Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine koyulduğun bir sektör değildir ki basın sektörü. Böyle gelmiş böyle gidecek, senin görevin uyum sağlamak diyemediğim için anlamaya çalışıyorum…
“Gazeteciler haberi Bâbıâli için yapar” görüşü medya içinde geniş bir kesim tarafından kabul gören bir düşünce. Basın sektörüne adımını yeni atmış biri olarak, içeride olan biteni anlamaya çalıştığım bu dönemde bu anlayış beni düşündürdü. Düşüncelerimi sizinle de paylaşmak istedim.
Gazeteci kimdir? Haber kimin için yapılır? Dünyadaki tanımlaması nedir? Ülkemizdeki uygulaması nasıldır? Cevaplar ideal olanla, uygulananı bir arada içerecektir. Toplumsal sorumluluk aklıma ilk gelen kelime grubu. Gazeteci topluma karşı sorumluluğu olan kişidir. Haberin toplumsal fayda içeren özelliği her şeyden önde olmalıdır. Kullanılan terminoloji haberi kimin ağzından yazdığınızı ayrıca kimin için yazdığınızı belirler. Peki bizim basınımızda haber kimin ağzından ve kimin için yazılıp yayınlanmaktadır? İdeal olana ulaşılabilmiş midir? Yoksa o çizgiyi çoktan yitirdik mi?
Mesleğe yeni adımını atan gazeteciler uyum sağlama ve bulundukları kabın şeklini alma yönünde bir karar mı vermek durumundadır? Yoksa işin niteliğini iyileştirecek adımlar için önleri açık mıdır? Basın sektörü ‘duayenleri’ ve isimsiz kahramanları ile el ele verip içinde bulunduğu durumu ne kadar sorguluyor? Gerçekten habercilik yapmak gibi dertleri olan insanları hala barındırıyor mu bu sektör?
Sosyal haklara gelince; günü kurtarıp maaşı alabilmek derdinin dışında haklarını merak eden, bilen kaç gazeteci var? Yeni başlayanlar bu konuda ne kadar bilgilendiriliyor? Köle olmanın dışında da bir seçenek oluşturmak mümkün mü diye kafa yoranlar ne kadar yol alabildi? Ya da neden yol alamıyor? Bu analizleri yapmanın gerekliliğine kaç kişi inanıyor?
Bâbıâli için haber yapmak. Bâbıâli içinde alkışlanmak. Bâbıâli içinde saygınlık kazanmak… Bunun için neler yapılmalı? Bir anayasası var mıdır? Varsa nedir? Egoların bu kadar öne çıktığı ve sıvazlanma isteğinin bu kadar kabardığı bir sektör nasıl profillere ihtiyaç duyuyor?
Bir kimlik değildir ki gazetecilik. Egoların tatmin edildiği, kurduğun ilişkilerle insan yerine koyulduğun bir sektör değildir ki basın sektörü. İdeal ölçülerde olmamalıdır. Böyle gelmiş böyle gidecek, senin görevin uyum sağlamak diyemediğim için anlamaya çalışıyorum, şimdilik belli bir mesafeden izlediğim haber dünyasını.
Ben kendimce oluşturduğum görece güvenli bir bölgeden tüm bu soruların yanıtlarını arayıp bir çıkış yolu bulmaya çalışıyorum sadece.
29 Aralık 2004-Bianet
Film Önerisi:
The Post: Yönetmenliği ve yapımcılığı Steven Spielberg tarafından, senaristliği ise Liz Hannah ve Josh Singer tarafından yapılan 2017 yapımı film.
Umut: Senaristliğini, yönetmenliğini, yapımcılığını ve başrol oyunculuğunu Yılmaz Güney’in yaptığı 1970 yapımı film.
Z: Costa-Gavras tarafından 1969 yılında Vassilis Vassilikos’un yazdığı aynı adlı bir romandan beyazperdeye uyarlanan film.
Toz Bezi: Ahu Öztürk’ün yönetmenliğini üstlendiği ve senaryosunu yazdığı 2015 yapımı film.
Kitap önerisi:
Biz: Yevgeniy İvanoviç Zamyatin, Versus.
Şair: Sennur Sezer, Direnç- Bütün Şiirleri, Manos Yayınları.
Sesli öykü:
Sait Faik Abasıyanık, Şahmerdan
https://www.youtube.com/watch?v=vLFMK0e8Zdw
Online Tiyatro:
Nereye Gidiyoruz? – Genco Erkal / Aziz Nesin
https://www.youtube.com/watch?v=dIosXnSPPOI
Müzik:
Arif Sağ- İnsan olmaya geldim
https://www.youtube.com/watch?v=ZRNWyaeWU6Y
Düşün Semineri:
Karl Marx, Modern Felsefe, Bilimsellik, Eleştiri ve Değişim-Doğan Göçmen
https://www.youtube.com/watch?v=Fw-8Z38yWSg
Gülmece:
Cemile abla canavar avında… ”Dikkat ! Canavar çıkabilir bitanem.”-Alican Turan.
https://www.youtube.com/watch?v=3Mbl2NH4sz0