Kant’ın diyalektiği ile Hegel’in diyalektiğinin kesişim kümesinde Marx’ın diyalektiği mi duruyor?

Düşüncenin hareketine alan açan düşünüş yöntemi: Diyalektik

Filozoflar dünyayı yalnızca değişik biçimlerde yorumladılar, sorun onu değiştirmektir.*                                                                                                                                Karl Marx

Diyalektik düşünüşün izini sürmekteki kaygı düşüncenin hareketine katkısı olması bakımından değerli görüldü. Konuya yaklaşım geliştirilirken kullanılan yöntemi de iki ayrım üzerinden ele alındı. Yapılan okumalar değerlendirildiğinde metinlerin zihne nasıl alındığı sorusunun konu bağlamında etraflıca düşünülmesi gerektiği öne çıktı. Okumanın, açımlayıcı mı uslamlayıcı mı1 olduğu sorusunun önemi düşüncenin hareketine katkısı bakımından değerlendirildi ve uslamlayıcı yöntem ağırlıklı olmak üzere açımlayıcı yönteme de zaman zaman başvuru ihtiyacı hissedildiğinden söz etmeden geçmeyelim. 

Çalışmanın temellendirilmesinde kullanılan bir başka ayrım da “kaz” ve “kazın altındaki ortak toprak” ayrımıdır. Bertall Ollman, “Niçin Diyalektik? Niçin Şimdi?”2 adlı makalesinde akademide yapılan çalışmaları sözü edilen bu ayrım üzerinden değerlendirmiştir. Dert edinilen bu akademik çalışma kazın altından çalınan ortak toprakla ilgilenenler kategorisinde değerlendirilebilinir.

Diyalektik düşünüş bütünü kavramada yol açıcıdır. Karanlık bir züccaciye dükkânına girmiş fili sadece kuyruğundan tutarak tanımlamak nasıl mümkün değilse, kırıp döktüklerinin kavranması da ancak diyalektik düşünüş ile mümkün olacaktır. Böylelikle düşüncenin hareketini durdurmadan, duraksatmadan, sabitlemeden gerçek ile ilişki kurabilmenin de yolu açılmış olacaktır.

Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi adlı yapıtını ilk okumayı denediğimde, düşünüşün hareketini araştırma yolculuğunda Marx’la yolları kesişmiş midir diye düşünmüştüm. Kant’ın yapıtını okurken Marx’ın “Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı” adlı yapıtından düşünüş metodolojisi olarak somut-soyut-somut gibi şemalaştırabileceğim çağrışımla karşı karşıya kaldığımda böylesi bir kesişim noktasının olabileceği fikri güçlendi. Konuya dair ilk düşüncemi; “Kant’ı anlamaya yönelik birkaç soru: Marx’la yolları nerede kesişti3 isimli makalemde dile getirmeyi denedim.

Kant’ı kavrama çabalarım yoğunlaştıkça şimdi yeni bir durakta olduğumu ayrımsıyorum. Kant-Hegel ikilisinin diyalektiğinin kesişim kümesi Marx olabilir. Bu düşünce zihnimde iyice güçlenmeye başladı. Nasıl olabileceğini sınırlı bilgilenmem ile anlatmayı deneyeceğim.

Düşüncenin hareketini mikroskop altına yatırmak oldukça keyifli, her keşif küçük bir çocuğun dünyayı anlamlandırma çabasındaki neşeyi içeriyor. Hareketi kavrama ve zihnime alma çabalarının ilki olan makalenin linkini de aşağıda paylaşıyor olacağım.4 

Kant’ın diyalektiği açımladığı bölümde zihnin anlama yetisine yönelip kategorilerle iş görmeyi tercih ettiği bölüm oldukça ilgi çekici. Saf kavramlarla iş görmeyi arzulayan zihin bu yöneliminin lanetinin de farkında aslında, antinomi ile malul bu yolculukta zihnin kendi üzerine kapanmasını önleyecek tek can simidi ise deneyden kopuk bir süreci reddetmesi oluyor. Kant’ın bunu söylüyor olması ile Marx’ın 11. Tez’i arasında doğrudan bir ilişki kurulabileceği çok açık değil mi? Kant’ın Saf Aklın Eleştirisi adlı yapıtının Kategorileri anlattığı bölümde, mantığın kategorilerdeki şemayı açıklamaya yetmiyor olması da yine böylesi bir çabanın ürünü olabilir diye düşünüyorum.

diyalektik düşünüş
Diyalektik düşünüşün ustaları: Kant, Hegel, Marx

Düşüncenin hareketini dış dünya ile ilişkilenerek, yetinmeyip bu ilişkinin sınırlarını da aşarak kurabilmek, Hegel’deki momentler arasında ömür süren Geist’ın kendini açımladığı yaşam serüvenine götürüyor zihnimi. 

Kant, diyalektiği bir yanılsama mantığı olarak açıklıyor. Yanılsamayı gerekçelendirirken yargı yetisine gönderme yapıyor. “…Ne de görüngü ve yanılsama aynı olarak görülmelidir. Çünkü gerçeklik ya da yanılsama sezildiği ölçüde nesnede değil, ama düşünüldüğü sürece ona ilişkin yargıda bulunur.” (B 350, Syf. 176) Kant, kendi yasalarıyla işleyen iki alanı tarif ettikten sonra bu alanların kesişim noktası olan sentezleme aşamasının nasıl oluyor dazihni antinomiye sürüklediğini anlamaya çalışıyor.

Duyu verilerinin temellendirildiği doğa yasaları kendine özgü biçimleri ile oradadırlar ve değişmezler, zihnin kategoriler aracılığıyla bu yasaların sonucunda üretilen duyu verileri ile anlama yetisi alanında karşılaşmasının çözümlenmesi esas meseledir. Bu hareketin sahne aldığı veya bedene büründüğü yer de anlama yetisinin alanıdır ki burada kategorilerle iş görülür. Kategoriler ise saf kavramlarla iş görür.

“Duyuların bir tasarımında da (hiçbir yargı kapsamadıkları için) hiçbir yanlış yoktur. Hiçbir doğa kuvveti kendiliğinden kendi yasalarından sapamaz. Buna göre ne kendi başına anlak (başka bir nedenin etkisi olmaksızın) ne de kendi başlarına duyular yanılabilirler; anlak yanılmaz, çünkü yalnızca kendi yasalarına göre işlediği zaman, etki (yargı) zorunlu olarak bu yasalar bağdaşmalıdır. Tüm gerçeklikteki biçimsel yan anlak yasalarıyla bağdaşmaktan oluşur. Duyularda ne gerçek ne de yanlış hiçbir yargı yoktur. Şimdi, bizde bu iki bilgi kaynağının dışında hiçbir başkası olmadığı için, yanlışlık yalnızca duyarlığın anlak üzerinde gözlenmeyen etkisi tarafından ortaya çıkarılır, ve bununla yargının öznel zeminleri nesnel zeminlerle birleşerek onları kendi belirlenimlerinden saptırır,*—tıpkı devinen bir cismin kendi başına her zaman aynı yöndeki bir doğru çizgide ilerlemeyi sürdürme*ama bir başka kuvvetin onu aynı zamanda bir başka yönde etkilemesiyle eğrisel devime geçmesi gibi. Ve anlağın kendine özgü edimini onunla karışan kuvvetten ayırdedebilmek için yanlış yargıyı iki kuvvet arasındaki köşegen olarak görmek—kuvvetler ki yargıyı 1®bakıma bir açı oluşturan iki değişik yönde belirlerler—ve o bileşik etkiyi anlağın duyarlığın yalın etkilerine çözmek zorunludur. Arı a priori yargılar durumunda bu göre aşkınsal derin düşünce yoluyla yerine getirilmelidir, çünkü daha önce gördüğümüz gibi bu tür düşünce her tasarımın yerini ona uyan bilgi yetisinde saptar ve dolayısıyla birinin öteki üzerindeki etkisini ayırır.”

Bu alıntıyı uzun tutmamın nedeni Kant’ın zihin derin düşünceye geçtiğinde antinomiye düşmesin diye ne kadar uğraştığını gösterebilmek içindi. Bütünü kavrama kesin bilgiye ulaşma çabası içindeki zihin her daim bilmek ister. Bilmek isterken de çoğu zaman çukurlara girer, o çukurların farkında olabilmek aslında oradan da çıkışın anahtarı olacaktır. Kant bize bu anahtarı verme çabası ile yanar tutuşur. Burada beni şaşırtan diyalektiği veya derin düşünceyi, kritik ile birlikte düşünebildiği halde olumsuzlaması oldu. Düşüncenin hareketi dogmaya kapıyı aralıyorsa, o vakit hareketi yadsımak niye? Burayı tam kavrayamadım. Kategorilerin çokluğunda yaptığı vurgu o harekete bir gönderme olarak düşünülebilecekse yanlışa düşmesinin altını bu denli çizmek niye? Oradan derin düşünce ile ilkelere ulaşılabilecek olması bizi sevindirmesi gereken bir şey değil midir? Aklımda deli sorular…

Oysa bu bölümde, deneyi yadsımadan derin düşünebilmenin ve hareketi sürekli kılmanın mümkün olduğunu gösteriyor Kant, bunun sevincini bizimle paylaşamıyor olması beni hayrete düşürdü.

Sürecek…

*Feurbach Üzerine Tezler –Karl Marx (11.Tez olarak bilinir)

 1 Marx’ın Okuyuşu – Levent Kavas https://www.youtube.com/watch?v=fSWY9eYErqw

2 Yeni Yüzyılda Diyalektik, Bertell Ollman, Tony Smith, syf. 21, Yordam Kitap, 2011.

3 Kant’ı anlamaya yönelik birkaç soru: Marx’la yolları nerede kesişti –Ebru Tutu https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2021/03/25/kanti-anlamaya-yonelik-birkac-soru-marxla-yollari-nerede-kesisti/

4Koşulsuzluk sevdasındaki aklın düşün yolculuğunun metodolojisi üzerine düşüngü denemeleri: Bütünü kavrama uğraşı antinomi ile maluldür.-Ebru Tutu https://dusuncekirintilariaklinorgutlenmesinedairdeneme.wordpress.com/2021/03/26/kosulsuzluk-sevdasindaki-aklin-dusun-yolculugunun-metodolojisi-uzerine-dusungu-denemeleri-butunu-kavrama-ugrasi-antinomi-ile-maluldur/

Yorum bırakın